Üniversite seçim serüvenime götürmek istiyorum sizi. Her ne kadar yoğun, karmaşık, yorucu bir dönem olsa bile BİLGİ’ye ve özellikle okulumuzun bence en görkemli binası olan Uluslararası İlişkiler binasına ne kadar kendinden emin girdiğimi hala net bir şekilde hatırlıyorum. Tercih döneminden önce çocukluk hayalim olan bu bölüme ve uzun zamandır araştırdığım İstanbul Bilgi Üniversitesi’ne geleceğimden emindim ancak yine de tanıtım günlerine katıldım. Daha çok, negatif enerji taşıdığımız ve stresli geçen bir yıldan sonra üniversite ortamına adım atmak paha biçilemezdi. Sonunda çok fazla fırsata rahatça ulaşabileceğim, hayalimdeki bölümle hobilerimi bir araya getiren ve her konuda bana destek olacak bir kuruma gelmiştim. Üniversite seçiminde baz aldığım temel konu yurtdışı olanakları ve uluslararası anlaşmalardı. BİLGİ’nin kendini sadece Erasmus+ ile sınırlamaması, hareketlilik ve değişim programlarını da öğrenciye sunması; bunu yaparken seçici davranması beni ancak BİLGİ’de bir üniversite hayatı kurmaya itti. Tabi ki sadece bu programlar hakkında değil eğitim alacağım hocalarım hakkında da çokça araştırma yaptım ve hepsinin idolüm olduğunu fark ettim.
Yine çok tartışılan konulardan bir tanesi şehir ve kampüs üniversitesi konusudur. BİLGİ bize aynı anda birçok olanağı sağlıyor; çim alanlarımız bize doğayı, Eski Silahtarağa Elektrik Santralı bize tarihi ve kampüsün dört bir yanını saran mimari eserlerse bize sanatı çağrıştırıyor. Bunu yaparken aynı zamanda şehirde ve insanların içinde kalmamızı sağlıyor. Öğrencilerine sunduğu staj yapma imkanıyla ben de görevli öğrenci olarak çok kısa zamanda önemli tecrübeler edinip resmen iş hayatına atılmış oldum. Sadece birinci sınıf öğrencisiyken, içlerinden biri Spring.101 olmak üzere pek çok festival, seminer ve atölye çalışmasında etkin rol aldım. Organizasyon sürecinin ne olduğunu, nasıl planlandığını, ne gibi aşamalardan geçtiğini ve acil durumlarda üretilmesi gereken çözümleri öğrendim.