Hazar Doğanlar
Mekatronik Mühendisliği Öğrencisi
İstanbul Bilgi Üniversitesi Mekatronik Mühendisliği Bölümü’ne 2018 yılında yerleştim. Küçük yaşlardan itibaren gerçekleştirmek istediğim hayallerime ve vizyonuma katkısı olacağını düşündüğüm için Türkiye’nin en güzide üniversitelerinden birisi olan İstanbul Bilgi Üniversitesi’ni tercih ettim. Mekatronik Mühendisliği, teknolojinin bir çok farklı alanını içinde barındıran disiplinler arası bir mühendislik bilimidir, günümüz ve geleceğin teknolojisinin yapı taşlarından birisidir. Türkiye’de bu alanda eğitim veren çok sayıda üniversite bulunmazken, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin Mekatronik Mühendisliği’ne yaptığı yatırım beni gerçekten etkiledi. Üniversitenin sunduğu imkanlar benim geleceğe dönük planlarıma katkı sağlayacak cinsten olduğu için kendimi buraya ait hissettim ve her zaman yaptığım gibi kalbimin götürdüğü yere gittim.
Mühendisler; geçmişi ve bugünü tasarlayan, yaşam standartlarımızı belirleyen, bunun da ötesinde insan uygarlığının gelişmişlik seviyesini belirleyen ve geleceğe yön veren bilim insanlarıdır. Başta ülkemiz Türkiye Cumhuriyeti ve ardından tüm insanlığa katkıda bulunmak üzere teknolojinin dünü bugünü ve yarını olan bir mühendis her zaman inovatif düşünmelidir. İnovasyon diyerek bir kelimeye sığdırdığımız kavram, aslında teknolojimizin evriminin buhar makinalarından yapay zekaya sahip robotların geliştirilmesine kadar gelen sürecin ve gelecekte ortaya çıkacak ancak bizim şuan adını bilmediğimiz teknolojilerin dayandığı temeldir. Bu kapsamda ben, kendime öncelikli çalışma alanı olarak belirlediğim ve insanlığın gelişmesi için elzem olduğunu düşündüğüm üç temel alan üzerinde yoğunlaştım. “Savunma endüstrisi” (medeniyeti korumak), “Enerji Endüstrisi” (teknolojisi ve kendisi için kaynakların devamlılığını sağlamak), “Uzay Endüstrisi” (bilinmeyeni keşfetmek ve gezegenler arası bir medeniyet haline gelmek).
Kendimi bu üç alanda önce ülkem Türkiye Cumhuriyeti, ardından da insan uygarlığına katkıda bulunmak için çalışmaya adadım. Benim hikayem savunma sanayi alanında bir proje geliştirerek başladı. Ülkemin terörle mücadelede en çok kayıp verme nedenlerinden birisi olan EYP’ler (El yapımı patlayıcılar) üzerine yoğunlaştım ve Patlayıcılarla Uzaktan Mücadele Aparatı (PUMAR) adını verdiğim projemle yola çıktım. Askeri anlamda daha önce var olmayan bir teknolojiyi, ülkemin askerlerinin hayatlarını kurtarmak için geliştirmeye çalıştım. Yaklaşık 1.5 sene projenin teorik altyapısı ve ön tasarımı ile ilgili çalıştıktan sonra katıldığım ilk girişimcilik yarışmasında bu proje ile ödüle layık görüldüm. Hemen ardından da TÜBİTAK nezdinde düzenlenen araştırma projeleri yarışmasında birincilik ödülünü elde ettim. Başarımı perçinlemek için, geliştirdiğim projelerle yarışmadan yarışmaya koşmaya devam edeceğimi söyleyebilirim. Babam Celal Doğanlar’ın bana ve fikirlerime olan güveni dolayısıyla verdiği destek sayesinde projem için patent sürecini de başlattım. Kısa bir süre sonra bu projeyle kazandığım başarı ve yaptığım çalışmaların ilgi odağı olmasıyla birlikte hayatımın ilk röportajını verdim ve basında yer aldım. Tüm bu süreçlerde duygusal ve psikolojik olarak doğru tarafta olmam ve kişisel gelişimimle bu noktaya gelebilmem annem Mehrican Doğanlar’ın, beni duygulara önem veren ve iyiliği ön planda tutan bir kişilikle büyütmesi sayesinde oldu.
Bütün süreçleri yürütürken İstanbul Bilgi Üniversitesi’ndeki hocalarımdan danışmanlık noktasında önemli destekler de aldım. Henüz sadece bir yılımı geçirdiğim BİLGİ’de gelecek yıllarımda kendimi daha çok geliştireceğime ve okulumun desteğiyle yeni başarı hikayeleri de yazacağıma eminim.
Girişimci olmanın iki yüzü vardır. Birinci yüzü karanlık olan ve çoğu girişimcinin yada girişimci adayının inandıkları fikirleri ve vizyonu terketmesine sebep olan süreçtir. Bu süreç girişimci adayına en yakın çevresi dahil çoğu kişi tarafından başarısız olacağı yönünde psikolojik baskının yapıldığı süreçtir. Çoğu zaman girişimci adayının sahip olduğu vizyon ve ileriye dönük planlarına kimse inanmak istemez ve girişimci adayı, hayal ettiklerine ulaşamayacağı yönünde telkinlerle yolundan alıkonulmaya dönük baskılara maruz kalır. Bu süreç, dalgalı ve fırtınalı bir denizde mücadele eden kaptanın, herşeyi olan gemisini koruması ve ulaşacağı karayı hayal ederek mücadelesinden vazgeçmemesine benzetilebilir. Tüm zorlukları atlatıp hayalinizi gerçekleştirdiğinizde ya da gerçekleştirme yolunda önemli başarılar sağladığınızda insanların takdirini toplamaya başlarsınız. Bir anda işler tersine döner ve sizi olumsuz yönde baskı altında tutanlar dahil herkes sizi takdir etmeye başlar. İşte o zaman girişimciliğin aydınlık yüzünü görmüş olursunuz. Fırtınada umudunuzu kaybetmediniz ve karaya ulaştınız. Şimdi herkes sizi kahraman gibi karşılayacak. Ancak unutmayın, ulaştığınız karada fazla kalamazsınız. Fırtınalı denizlere dönmek zorundasınız ki, geleceği etkileyecek ve dünyayı değiştirecek yeni işlere imza atın.