Berkay Beyazkaya
Spor Yöneticiliği Öğrencisi
"Yarın, bütün bir sene hayalini kurduğun okulu kazandığın gün olacak. Yarın akşam, yandaki sayfaya kocaman bir 'BAŞARDIM' yazacak ve çok daha fazlasını yapmak üzere yoluna devam edeceksin."
Bu kelimeler, İstanbul Bilgi Üniversitesi Spor Yöneticiliği bölümünün mülakat sonuçlarının açıklandığı tarihten tam bir gün öncesine; yaklaşık iki senedir tuttuğum günlüğüme ait. Ertesi akşam, günlüğümün o sonraki sayfasına ‘BAŞARDIM’ kelimesini yazarken ki duygularımı size tarif edemem. Verilen tüm o zorlu kararların, yapılan fedakarlıkların ve risklerin sonucu o satırlar.
Brand and Sport Summit 2018’de gönüllü olarak çalışırken de, Nuri Şahin’e tüm o kalabalığın içerisinde soru sorup ülke sporunu konuşurken ya da sadece arkadaşlarımla santralistanbul Kampüsü’nde oturup kahve içerken ‘’iyi ki’’ diyorum, o kararları vermişim.
Lise yıllarında bir hocam sayesinde izcilikle tanışmam, belki de bütün hayatımı değiştiren en önemli dönüm noktasıydı diyebilirim. Gittiğimiz kamplar, zorlu trekkingler, gece nöbetleri, yağmur altında kurmaya çalıştığımız çadırlar, arkadaşlarla topladığımız odunlarla yapılan hazır çorbalar… O yıllar bana doğa sevgisi kattığı kadar ekip çalışması, 360 bakış açısı ve liderlik gibi kavramları da hayatıma kattı. Dahası, öğrendiğim bütün bu bilgileri başka insanlara anlatmak inanılmaz zevk veriyordu. Devam eden yıllarda spor tırmanışla tanıştım. Doğada yapılıyor oluşu, korkularınıza meydan okuyor oluşu ve federasyona bağlı uluslararası bir spor oluşu beni içine çekmeye yetmişti.
Tırmanışı çok sevmiştim, neredeyse her gün okuyor, tırmanıyor ve yeni şeyler öğreniyordum. Liseden sonra yatay geçiş yaptığım İstanbul Üniversitesi zamanlarında milli sporcu olmak ve ülkemi uluslararası arenada temsil etmek istiyordum fakat ortada bir sorun vardı; ülkemiz ne yazık ki bu sporda, yarışma bazında fazlasıyla geriydi ve yönetimsel herhangi bir reform olmadığı sürece bir 20 yıl daha böyle giderdi. Lisedeyken ‘’acaba mı?’’ dediğim spor üzerine okuma fikri bu tip sorunlarla karşılaşınca daha da körüklenerek devam etti.
İstanbul Üniversitesi Kontrol ve Otomasyon ön lisans programından mezun olduğumda kesin olan bir şey vardı; sevdiğim işi yapacaktım ve bu iş kesinlikle spor üzerine olacaktı. Sporun içinde olmak ve ülke sporunun gelişiminde rol oynamak istiyordum. Dünyanın birçok yerinde çocuklar, spor tırmanışla ya da doğa sporlarıyla 7-10 yaşlarında tanışıyor ve hayatlarının bir parçası oluyor. Türkiye’deki çocukların ne eksiği vardı? Neden bu tanışıklık sadece üniversite yıllarıyla sınırlı kalıyordu? Kendi branşım açısından konuşacak olursam tecrübelerime dayanarak şunu söyleyebilirim. Bizim çocuklarımız çok yetenekli ve diğer çocuklardan hiçbir farkı yok sadece sorun sporun ulaşmaması ya da ulaşamaması. Bu noktada bir şeyler yapma isteği, beni harekete yegane etken diyebilirim.
Peki bir spor branşı nasıl geliştirildi? Federasyonlar, markalar, spor medyası ve uluslararası düzeyde yapılan organizasyonlar gösterdi ki kafamdaki bütün soruların cevabı spor yöneticiliği okumaktan geçiyordu. Bu bağlamda İstanbul’daki okulları araştırırken İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin böyle bir bölümü olduğunu fark ettim. Bölüm bazında İngilizce eğitim veren ve spor endüstrisiyle iç içe olan ülkedeki tek kurumdu. Okulumuzun spor yöneticiliği yüksekokulu müdürü sayın Cem TINAZ’a bir mail attım ve beraber oturup konuştuk. Kafamdaki düşüncelerle, hayallerle eşleşen ve beni heyecanlandıran bir görüşme oldu.
Toplantıda, hem güncel spor medyasını takip etmek hem de bölüm mülakatına için hazırlık amaçlı Eurosport, ESPN, Socrates ve BBC sport gibi mecraları takip edebilirsin tavsiyesi üzerine Novak Djokovic hayranı olacağımı hiç tahmin etmiyordum doğrusu 2018 senesinde, deyim yerindeyse uyumadım. Özel bir kolejde çocuklara doğa sporları ve tırmanış üzerine eğitimler veriyor, tekrar üniversite sınavlarına hazırlanıyor, işimi şansa bırakmamak adına besyo sınavları için her Allah’ın günü atletizm yapıyor ve boş olduğum her an Socrates gibi spor mecralarını takip ediyordum. Socrates dergisi özellikle ilgimi çekmişti çünkü Formula 1’den tenise her şeyi o kadar güzel yazıyorlardı ki, kendimi ‘’şu sayfaların birinde tırmanışla ilgili bir yazı olsa ne güzel olurdu’’ demekten alıkoyamıyordum. Sevgili dostlar, sizlere bu satırları geçtiğimiz mayıs ayının son günlerinde, Bilgi üniversitesi Spor yöneticiliği bölümünü burslu olarak kazanmış bir Berkay olarak yazıyorum. Okula başladıktan sonra İngilizce hazırlık programı ile beraber dil eğitimime ciddi olarak ağırlık verdim. Aynı zamanda okulumuzun Bilgi Talent ekibinin sunduğu eğitim programlarını keşfetmemle, evime her gün biraz daha geç ama yeni arkadaşlar ve bilgiler edinmenin mutluluğuyla dönmeye başladım.
Bir gün, Socrates dergisinde yazma düşüncemi ciddi olarak BİLGİ Talent ekibiyle konuşmaya karar verdim. Onların ve bölüm hocalarımın tavsiyesi bu konu hakkında bir internet sitesi açmam gerektiğiydi. Şubat tatili döneminde gittiğim Antalya’da; tam da spor tırmanışın Türkiye’deki kalbi Geyikbayırı’nda Climbingposts.com’u kurdum. Yazmaya başladıkça devamı geldi fakat biraz yardıma ihtiyacım vardı. LinkedIn aracılığla Socrates dergisi yazarlarından ve aynı zamanda BİLGİ Mezunu Aras Yetiş’le irtibata geçtim. Amacım yazımı nasıl geliştirebilirim üzerine tavsiyeler almaktı. Bu konuşmadan yaklaşık 1 ay sonra, derginin internet sitesinde yayınlanmış yazıma; Socrates’te yayınlanmış ilk spor tırmanış makalesine bakıyordum. Bu, hem kendi adıma hem de sanıyorum ki ülkedeki tırmanış sporunu geliştirmeye yönelik atılmış önemli bir adımdı ve ben henüz yeni başlamıştım.
BİLGİ’nin hazırlık programında bizlere verdiği İngilizce eğitimden söz etmezsem olmaz. Başlarda İngilizce bir metin okumaktan kaçan ben şuan sitemdeki bir yazı için 5 farklı kaynaktan araştırma yapar oldum ya da gittiğim yerlerdeki turistlerle çekinmeden, rahat rahat konuşabiliyor oluşumu hazırlıktaki hocalarıma borçluyum.
Verdikleri eğitim, sundukları olanaklar ve en önemlisi yarattıkları aile ortamıyla BİLGİ, daha ilk senesinden benim yuvam oldu ve sizlerin de yuvası olacak.