Berat Zorlu

Berat Zorlu

Karşılaştırmalı Edebiyat Öğrencisi

"Unutmayalım ki, hayatımızda bir ütopyanın var olma potansiyeline sahip olduğu tek diyar, içinde bulunduğumuz bu dünyadır. Burada ortaya çıkabilecek tek bir kıvılcım, gerçek tutkumuzun alevlerini uyandırabilir ve işte bu, aldığım en önemli derstir."

HIVE Europe'a ilk başvurduğumda aklımda şahsen pek net bir görüntü yoktu. Bu program kapsamında, insanların kendi projelerini katılımcılara sunmalarına ve bu kapsamda mentorluk yapmalarına olanak sağlayacak bir program olduğunun bilincindeydim; ancak bu noktadan sonra ne beklemem gerektiği hakkında hiç bir fikrim yoktu. Bu mentorluk ortamına, şahsi değer ve kariyer planlamalarıma fayda sağlayabileceği düşüncesiyle başvurma kararı almıştım. Başvuru süreçlerinin başlaması ve yavaş yavaş ilerlemesiyle, zihnimde bir takım taşlar yavaş yavaş yerine oturmaya başlamıştı.

Biraz zorlu olsa da, kim olduğumuza dair sorularımız çözümleniyordu; bu aşamada sesimizin yankılanmasını ve şahsi tecrübelerimizi bu boyutta paylaşmamızı sağlayanlar her zaman arkamızda olan BİLGİ takımı ve ailelerimizdi. Bu nedenle, onlara şükranlarımı sunuyorum; bu yolculukta edindiğimiz bilgi ve becerileri onlara layık olacak şekilde kullanacağıma dair verdiğim sözü asla unutmayacağım.

Böylelikle, yolculuğumuz başlamıştı. İlk uçak ile Berlin yoluna koyulduk ve çok geçmeden ayağımız yerden kesilmişti bile. Berlin'e varmamız ve şehri ilk keşfedişimiz ile beraberinde geri dönüşü olmayan bir sürecin tam anlamı ile başlangıcına imza atıyor olmuştuk. Asıl amacımız gezmek olmasa da bu açıdan mahrum kalmadığımız da aşikar. HIVE Berlin adı altında gittiğimiz faaliyet, HIVE kuruluşunun Avrupa'daki ilk oturumuydu, yani biz oraya bu programın ilk kuşağı olarak gidiyorduk ve bu da başlı başına ayrı bir sorumluluk duygusu hissettiriyordu. Her yıl başka bir şehir ve tema ile düzenlenen bu programlar bu sene Berlin'de düzenleniyordu; ve teması şirket devamlılığı ile liderlik konularıydı. Özellikle liderlik konusu kapsamında, kişisel gelişim açısından büyük adımlar atmış olduk.

O ortama ilk adım attığımda şahsen beklentilerimi çok kısıtlı tuttuğumun farkına vardım. Kıdemli iş adamlarının teker teker sahne alıp, kendi hayat hikâyeleri hakkında konuşmalarını beklerken çok daha kapsamlı ve yaratıcı faaliyetlerin hazırlanmış olduğunu gördüm. Çeşitli workshoplar ve interaktif uygulamalar yanında "Ben kimim? Ve ileride ne yapmak istiyorum?" sorularına cevap aramamıza olanak sağlayan bir program olduğunu gördüm. Bu kişisel gelişim faaliyetlerinin beraberinde oldukça bol miktarda start-up ve girişimcilik konuları için mentorluk yakalama fırsatı bulduk. Şahsen tanıştığım ve muhatap olduğum tüm şahıslar kendilerinden bir parça aktarmak istiyordu ve başkalarına yardım amacıyla el açmaktan hiç kaçınmıyorlardı. Bu durum beni HIVE Berlin kapsamında en derinden etkileyen tecrübelerden biri oldu; çünkü günümüzde bu tür ortamlar içerisinde bulunabilme şansı oldukça azalmış durumda. Günümüzde, insanların çoğunun fikir ve ideallerine yöneltilen yorum ve eleştirileri bir hakaret olarak algıladıkları, böylelikle sağlıklı bir tartışma ortamının meydana gelmesini tamamıyla engellediklerine tanık oluyoruz. Ve şahsen durumun böyle olmadığını, hala insanların bir araya gelip gelişim odaklı buluşmalar ve tartışma ortamları meydana getirebileceğini görmek benim için bir umut kaynağı olduğu kadar da çığır açıcı oldu. Çünkü daha önce de bahsettiğim üzere, orada bulunan neredeyse tüm katılımcılar ulaşabildikleri tüm insanların hayatlarına geliştirici bir katkı sağlama amacıyla yaklaşıyorlardı; bu da bence çok değerli. Kendi üzerimden tecrübe ettiklerim de bu söylediklerimden farklı değildi; bu programda katılım gösteren bireyler arasında -büyük olasılıkla- en genç bendim. 20 yaşımda olmama rağmen, 48 yaşında şirket sahibi 2 çocuk babası bir kişiyle çeşitli konuları yakın bir samimiyet ile konuşabilmek benim için çok değerliydi. İlk başlarda tereddüt ediyordum; kendi kendime "acaba bu insanlara nasıl hitap etmeli, kendimi hangi kalıbın içerisine yerleştirip sunmalıyım?" sorularıyla yanıp kavruluyordum. Daha sonra, ilerleyen günlerde bu tür sorular ile zihnimi bunaltmanın tamamı ile lüzumsuz olduğunu oradaki insanların birbirlerini istisnasız bir şekilde eşit gördüklerinin farkında vardım. Bu da, dediğim üzere, benim için resmen çığır açıcı oldu. Ancak başka bir yanım ise, hafif bir burukluk ve üzüntü içerisindeydi, çünkü bu tür bir ortamda -büyük olasılıkla- uzun bir müddet bulunamayacağım fikri dönüş vaktine yaklaştıkça zihnimde kuvvetleniyordu; ama umutluyum, böyle bir programı tecrübe etme şansı yakalayan her birey en azından şansını denemesi gerektiğini düşünüyorum. HIVE'ın katılımcılarına kesinlikle kattığı bir şey varsa o da kuvvetli bir umut hissiydi; söylenmesi pek de anlattığım kadar zihinde yankılanmıyordur belki, ancak bana inanmalısınız ki bu konuda insanların dedikleri kadar var; umut duygusu, insanda adeta sonsuz bir motivasyon kaynağı yarattığını söyleyebilirim. Aynı zamanda, orada konuşma yapan tüm büyük şirket sahipleri, girişimcilik serüvenleri boyunca taviz vermedikleri tek olgunun umut olduğunu defalarca tekrarlarken, bu duygunun niteliğini inkâr edebilmemin zaten imkânsız olduğunu düşündüğümü de paylaşmak isterim.

HIVE Europe resmi olarak tamamlanıp artık dönme vakti geldiğinde ise, aklımda çoktan bir takım planlamalar ve somut düşünceler çiçeklenmeye başlamıştı bile. İleride gerçekten ne tür bir yol izlemek istediğimi kesinleştirdiğimi rahatlıkla söyleyebileceğimi iddia etmiyorum ancak, aklımda kesinlikle bir takım körelmiş düşünce ve ideallerin evrimleşmiş bir şekilde tekrardan su yüzüne çıktığından tüm kalbimle eminim. İstanbul'a döndüğümde aklımda kesin olarak var olan tek düşünce şu idi: şu an sosyal hayatımızda ve hayat tercihlerinin dikte edildiği bir takım toplumsal normların artık kırılması gerektiği ve hatta bunun yapılması için biraz geç bile kalındığı düşüncesiydi. Çünkü bu programdaki şirket sahiplerinin neredeyse hiç biri diplomasında yazan alan ile uğraşmıyordu; bu da, artık insanların hayatlarını sürdürebilmeleri için yaşamlarının tamamını belirli bir alana adamaları zorunluluğunun olmaması anlamına gelir. Ancak bu eğitim olanaklarının yetersiz veya gereksiz olduğu anlamına katiyen gelmez. Kanaatimce, eğer kişi bir hayal kurduysa ve bu hayale ulaşmak için kan, ter dökmeyi göze almışsa, bulunduğu statü veya elde ettiği gelirin pek de önemli olmadığı, asıl önemli olanın sorumlu olduğu uğraşın insanlığa ne faydası olduğu bilinci ve sorumluluğunu sürdürmesi, asıl mühim husustur. Hayatın değişken olduğunu çoğumuz biliriz, peki ya biz neden olmayalım?

Eğer memnun olmadığımız bir hayat çizgisini takip ediyorsak neden bu çizgiyi yeniden çizemeyelim? Bu önerinin aleyhine söylenebilecek bir sürü örneğin varlığının tamamen farkındayım; hatta bu tür bir öneriye bir ütopya adı ile de yaklaşmak kesinlikle mümkündür. Ancak unutmayalım ki, hayatımızda bir ütopyanın var olma potansiyeline sahip olduğu tek diyar, içinde bulunduğumuz bu dünyadır. Burada ortaya çıkabilecek tek bir kıvılcım, gerçek tutkumuzun alevlerini uyandırabilir ve işte bu, aldığım en önemli derstir."